DİDEM SEYMEN – Bitkisel ve alternatif tedaviler her zaman sağlığınıza iyi gelmeyebilir. Yazı dizimizin ikinci gününde zerdeçaldan ozan tedavisine kadar birçok alternatif yöntemin DNA’nızı bile bozduğunu uzmanlar anlatıyor olacak. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Berrin Pehlivan, masum gibi görünen bitkisel ve alternatif tedavilerin zararlarını hem kendisinden hem de mesleki tecrübelerinden örnekler vererek anlattı.
Genetik testle anladı
Bedenimize iyi bakmak için çaba harcarken başka hastalıkları tetikliyor olabilir miyiz?
Yıllardır kanser hastaları ile çalışan, eğitiminin temeli normal ve kanserli hücre biyolojisi olan bir hekim olarak herkesin farklı ve kendine özel olduğunu daha iyi anladım. Ama genel geçer herkese söylenilen tavsiyelerin ya da komşumuza iyi gelen takviye vitamin veya besinin bize de iyi geleceğini neden düşünüyoruz? ‘Genetik testler’ bize kendimiz hakkında, zerrelerimize kadar detay veren bilgiler sunuyor. Bazen çıkan sonuçlara kendimiz bile şaşırıyoruz. Örneğin benim genetik testimde ozon kesinlikle yaptırmamam gerekiyor. Herkesin birbirine “Ben çok yararını gördüm sen de yaptır” dediği ozon tedavisi, benim zaten yavaş çalışan DNA tamir mekanizmalarımı daha da yavaşlatıyor; yani bırakın yararı ozon bana zarar veriyormuş. Zaten yaptırdığımda da hiçbir şey hissetmediğim için birkaç seans sonrası kesmiştim. Ozon kanser yolaklarını açıyor olabilir, başka hastalıkları tetikliyor olabilir.
Zerdeçal tüketimine dikkat
Kanser hastası pek çok doğal ürünü denemek istiyor, bilmeden zarar da verebiliyor. Sosyal medyanın da etkisiyle bitkisel içeriklere olan ilgi ile ilgili neler söylersiniz?
Zerdeçalı örnek vermek isterim. Zerdeçal, hepimizin kanserden korunmak için tüketmeye çalıştığı bir ürün. Mesela en basit örnekle zerdeçal, benim karaciğerimde halihazırda zayıf çalışan bir grup enzimimi daha da yavaşlatıyor. Test yaptığımız birçok insanda da zerdeçal ile olan ilişkisinin benim gibi olduğunu gördük. Zerdeçalın iyi gelmediği bir kişinin herhangi bir sebeple ilaç kullanmak zorunda olduğunu düşünün; ilaç, metabolize edilip vücuttan atılmayacağı için yan etki gösterme olasılığı artacaktır. ‘Bitkisel’ ve ‘zararı yok’ diye aldığımız tüm ürünler karaciğerimizde metabolize ediliyor ve oradaki antioksidasyon/oksidasyon, detoksifikasyon gibi birçoğumuzun epey aşina olduğu işlemleri hızlandırıyor veya yavaşlatıyor.
Aslında yapmamız gerekenler çok zor değil. En basiti, algımızı komşumuzdan, falanca hanımdan, sosyal medyadan ayırıp kendimize çevirmek. Vücudumuzun, beynimizin, bünyemizin sevmediğini zorla içeri almamak.
Detoks suyu tüketirken bir kez daha düşünün
Hepimiz detoks sularının çok yararlı olduğunu düşünüyoruz değil mi? Ben de öyle düşünüyordum. Hatta birkaç günlüğüne işleyişi görmek için gittiğim bir detoks merkezinde 4 gün kalıp o sulardan bol bol içtim. Çıktığımda cildim parlıyordu, çok iyi geldiğini hissettim. Ancak içtiğim o sulardaki maydanoz ve elma benim ‘COMT’ adındaki bir enzimime etki ederek bana zarar veriyormuş. Az yiyip, çay kahveden uzak kalmak, temiz hava ve yoga bana iyi gelmişti muhtemelen ama ısrarla içtiğim ve içinde bana yaramayan ürünleri içeren detoks suları benim bağırsaklarımı rahatsız etmekle kalmayıp DNA’ma
zarar veriyor ve kronik hastalıklara daha çok yaklaştırıyordu.
Dedikoduya değil, bilime güvenin
Aralıklı orucu vücut kıtlık durumu gibi algılayabilir. Ben artık sosyal medyada “Sabah kalktığınızda sürahi içerisine limon, zerdeçal, zencefil koyduğunuz suyu için” diyen meslektaşlarımı esefle karşılıyorum. Bu günümüz akıl ve bilimine yakışmıyor. Hepimiz birbirimizden ayrıyız ve tekiz; birine iyi gelen, bana iyi gelmeyebilir. Sosyal medyada aralıklı oruç kadar reklamı yapılan çok az şey vardır oysa genetik test yapıldığında, yapmaması gereken pek çok danışan olduğunu gördük. Aralıklı oruç ile vücut kendini kıtlık durumundaymış gibi algılayıp kortizon salgılayarak daha çok şişmenize, kilo almanıza sebep olabiliyor. Hepimize iyi gelecek bir ilaç, bir tedavi, bir yaklaşım yok.
‘Sağlıklıysan probiyotik takviyesine ihtiyaç yok’
İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan, son yıllarda büyük bir sektöre dönüşen probiyotik takviyeleriyle ilgili şunları anlattı:
“Probiyotikler bağırsakların dostu olan mikroplardır. Probiyotik bakteriler bağırsaklarımızın koruyucu askerleridir. Doğal yollarla zaten her gün almaktayız. Bazen yeterli olmayabiliyor. Uzun süre antibiyotik kullananlarda bunlar da ölüyor. Diş eti iltihabı için kullandığımız antibiyotikler öldürüyor. Çok yaşlı hastalarda bağırsak floraları bozulur, 85-90 yaş üstündekilerde probiyotik kullanımında fayda var. Hassas bağırsak sendromunda (İBS) da probiyotikler faydalı olacaktır. Bunun haricinde kullanıp ilave destek almamızın bir faydası yok. Turşu, lahana, ev yapımı yoğurt, kefir gibi pek çok gıdadan almaktayız. Lifli gıdalar da prebiyotiktir. Doktor kontrolünde doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır. Kullanılması alışkanlık yapmaz ancak çok kullanılırsa normal bağırsakların kompozisyonunu bozabilir.”
YARIN: İlaç kullananlar doktora danışmadan kolajen takviyesi almamalı